14 Aralık 2013 Cumartesi

Bir işkence yöntemi olarak sigara


Sigara ile ilgili daha önce de bir şeyler yazdığımı hatırlıyorum. Ama elimde değil, sigara içenlere olan öfkem bitmek dinmek bilmiyor.

Genelleme yapmak istemiyorum aslında ama kendimi tutamıyorum. Karar verdim, sigara içen insanların hepsi ileri derecede saygısız. Evet ne dediğimin farkındayım. İster alınganlık yapın, ister kızın, ister küsün ama bu fikre boşuna kapılmadım.

Eskiden kapalı alanlarda tıkışıp kalırdık hep birlikte, onlar yanı başımızdaki masada dumanlarını tüttürürken biz bir yandan zehirlenirdik, bir yandan öksürüklere boğulurduk, bir yandan elimiz yüzümüz saçımız kılığımız kıyafetimiz is kokusu içinde kalırdı. Eve gittiğinde arın arınabilirsen o kokudan.

İyi güzel şimdi kapalı yerlerde sigara içilmesi yasaklandı. Ama malum evinde yasaklayamıyorsun. Hadi bir odasında yasakladın, illa evin bir tarafında sigara içireceksin. E onlar sigara içerken de yanlarında oturacaksın. Yani öyle ben gideyim de nikotinimi alayım geleyim yok. Kahve içilecekse mutfakta içilecek örneğin ve mutlaka sigara eşliğinde içilecek. Aksi mümkün değil. Mazallah desen ki, ya ben fena oluyorum içeri gidiyorum siz sigaranızı için içeri gelin, e tamam o zaman bir daha gelmeyelim biz sana diye tafrayı koyarlar hemen.

Dışarıdaki mekanlarda da ayrı bir mevzu. Toplulukla bir yere gitmek ölüm adeta. Zira o toplulukta iki üç tane sigara içen varsa, herkesi kendilerine uydurmaya çalışırlar. İlla sigara içilen yerde oturulacak efendim. Kış günü buz gibi yerlerde oturduğumu, bir de üstüne o pis duman kokusuna maruz kaldığımı iyi bilirim.

O yüzden tek başıma bir yere gitmeye bayılıyorum. Oh ne güzel, kafama göre istediğim yerde oturuyorum. Dün yine o günlerden biriydi. Bilgisayarda çalışabileceğim bir kafeye gittim ve güzel bir yere oturdum. Fakat oturduğum masanın tam yanında dışarı açılan kapı var ve malum sigara içen arkadaşlar bir içeri bir dışarı girip çıkıyorlar. Bazıları ise saatlerce dışarıda oturuyor buz gibi soğuk, daha bir gün öncesinde kar yağmış İstanbul havasında. Nerede kaç derece sıcaklıkta otururlarsa otursunlar umrumda değil de, kardeşim insan açtığı kapıyı da mı kapatmaz? İzledim, izlemekle kalmadı analiz ettim, dışarı çıkan her on kişiden yedi tanesi kapıyı açtı fakat kapatmadı. Sonuna kadar o kapı öyle açık kaldı. Her seferinde kalktım kapattım kapıyı. Olmadı bir sonraki seferde söylendim bir tanesine. Ama nafile, her dakika yeni biri geliyor hangi birine söyleyip uyarıcaksın. Koca koca insanlar, açtığı kapıyı kapatmasını ben mi öğreteceğim ayrıca. Kalktım yerimi değiştirdim ama pek farketmedi. İçerisi buz gibi oldu. Ayaklarım buz kesti. Şimdi soğuk algınlığından mayhoş mayhoş geziniyorum.

Şunu anladım ki, ben sadece sigaradan değil, sigara içenlerden de rahatsız oluyorum. Onların bu bencil, kimseyi umursamaz, anlayışsız, düşüncesiz  ve saygısız tavırlarından rahatsız oluyorum. Çok yakınımdaki insanlar da bu genellemeye dahil. Zira içlerinden hiçbiri çıkıp da, "canım ben bi sigara içip geleyim sen rahatsız olma" deme nezaketini göstermedi bugüne kadar. Bu bencilliğe artık bir son diyorum!

11 Aralık 2013 Çarşamba

Bir İş Kadınının Güncesi

Zaman zaman bahsediyorum, ay şöyle yoğunum böyle yoğunum bi taraflarımı kaşıcak vaktim yok diye ama ne iş yaptığımı kimse bilmiyordur muhtemelen. Hoş bilenler de pek anlamıyor ya neyse.

İçindeki müzik aşkına rağmen aman düzenli bir hayatım olsun diye kimya mühendisliği eğitimi almış bir insancağızım ben aslında. Ha bundan pişman mıyım bilmiyorum. Yaptığım hiçbir şeyden pisman değilim aslında ama sadece sorguluyorum arada yaptıklarımı. Onu seçmeseydim yolum nasıl olurdu, nasıl ilerlerdi diye. Belki de kader denen şey budur, seçeceğimiz belli başlı şeyler bellidir belki de gerçekten. Öyle ki o seçilen yollarda ilerleyip şaşırtıcı noktalara varıp şaşırtıcı insanlarla karşılaşabiliyoruz bazen.

Doğru yol mudur yanlış mıdır kader midir değil midir bilmiyorum ama nihayetinde on yıldır iş hayatındayım şaka maka. Aldığım kimya mühendisliği eğitimi ve yabancı dil bilgimin yardımıyla çoğu zaman hep uluslararası firmalarla, farklı kültürden yüzlerce insanla haşır neşir oldum.

Şimdilerde de yine uluslararası bir firmadayım. Plastik sektörüne bazı hammaddeler üreten firmanın Türkiye'deki birtakım işlerini yürütüyorum. Bu yürütme işlerini yurtdışı merkezli yapmak gerektiğinden bir koordinasyon sağlama, sürekli yurtdışı ile iletişim halinde olma, sürekli gidip gelme halinde olmak gerekiyor. İş de dinamik olduğundan günün sonunda yapılacak işler listesi hep çoğalıyor. 

Geçtiğimiz hafta İstanbul'da fuarımız vardı. Haftasonu, gece, gündüz demeden çalıştım. Benim iyi mi kötü mü olduğunu bilemediğim bir huyum da bir şeyi sahiplendim mi varımla yoğumla bütün enerjimle çalışıp didiniyorum sahiplendiğim şey için. Şu anki işimde de durum böyle. O yüzden pek kafamı kaşıcak vaktim olmuyor. Gerçi ben sahiplenmesem de bir şey değişmeyecek. Fuar zamanı gündüz fuarda bütün gün gelen ziyaretçilerle ilgilenip, akşamları da yurtdışından gelen arkadaşlar ve yöneticilerle birlikte yemekler organize etmek gerekiyor mecburen. Hal böyle olunca günlük birkaç saatlik uyku ile idare etmeye çalışıyorum.

Önümüzdeki hafta başka bir maraton bekliyor. Yıl sonu toplantısı için şirket merkezine gideceğim ve bütün bir hafta orada olmam gerekiyor. Yine aynı tempo, gündüz toplantılar, eğitimler, akşam yemekler. Gitmeden önce hazırlık yapmak gerekiyor tabi bir de, sunumlar, rakamlar, raporlar vs.. Bol bol enerji lazım bana o yüzden. Daha çok enerji lazım...