Başlıktan sebep, muhtemelen çoğunuzun aklına malum dizi gelecektir. Evli ve çocuklu. Bu diziyi yıllarca severek izledim. Fakat bahsedeceğim konu bunla alakalı değil :)
Gelelim günümüze, başka bir diziye...
Gülse Birsel'in yeni dizisi "Yalan Dünya" dan bahsediyorum.
Bir Gülse Birsel hayranı olarak bu diziyi sıkı bir şekilde takip ediyorum ve her izleyişimde keyiften kendimi kaybediyorum. Yapanlar sağolsun, varolsun :)
Bu haftaki bölümün bir kısmında aslında uzun zamandır değinmek istediğim bir konuya da parmak atmıştı Gülse Birsel. Konu ruh hastası anne babalar. Ya da psikopat anne babalar diyelim. Ya da 30 yaşından sonra bir çocuk dünyaya getirip, bunun mucizevi bir şey olduğunu ancak o zaman idrak eden fakat bu geç idrak etme sonrasında aklını yitirip abuk sabuk bir hale gelen anne babalar diyelim.
Dizinin bir kısmında Gülse Birsel kardeşinin sattığı bibloların peşine düşüyor ve en kıymetli parçanın bir yönetmenin evinde olduğunu öğreniyor. Sonra bu yönetmenle görüşme fasılları başlıyor. Fakat adamın iki lafından biri "ama Tuğba'yı görmelisin, yok böyle bir şey". Velhasıl bir şekilde adamın evine gidiyor Gülse Birsel kardeşi ile birlikte. Tabi evde bebek var ya, o yüzden bir hijyen kontrolünden geçiriliyorlar önce.
O kadar güzel dalga geçmiş ki bu seramoniyle, bayıldım. Galoş ve bone takmalarına koptum zaten. Sonra tekrar bebeği övmeler, hijyenik itici hareketler. Sonrasında Bora'nın kendini tutamayıp çocuğun gayet normal bir çocuk olduğunu söylemesiyle işler sarpasarıyor zaten...
Neyse efendim, diziyi izlersiniz bir şekilde. Orada tabiki özellikle dalga geçmek için abartılarak anlatılmış, fakat bu karakterlerin gerçekleri hayatımızın içinde, yanı başımızda dolanıyorlar.
Çocukları çok seviyorum, gerçekten çok seviyorum bak abartmıyorum. Ve bir çocuk dünyaya getirmenin ne kadar olağanüstü bir duygu olduğunu tahmin etmeye çalışıyorum, bunu hissetmeye çalışıyorum. Fakat bir yandan objektif olarak baktığımda, sanki yeni nesilin bu durumu kullanarak bokunu çıkardığını düşünüyorum.
Zaten hayat koşulları sebebiyle topu topu 1 tane çocuk yapıyor insanlar ya da en fazla iki tane. Ama o bir tane çocuğa ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Çocuk doğduğu anda zaten kendilerini bütün dünyadan soyutlayıp hijyenik fanuslarının içine kapatıyorlar. Ha bir süre sonra da şikayet etmeye başlıyorlar yalnızlıktan. Fakat bilmiyorlar ki kimse onların piskopat kurallarına, triplerine tahammül etmek zorunda değil, değerli vakitlerini böyle saçmasapan piskopatlıklarla harcamak zorunda değil. Tabi yalnız kaldıkça daha da piskopatlaşıyorlar. Aman çocuğa bunu giydirmeyelim, aman buraya götürmeyelim, aman bununla yıkamayalım, aman insanlara elletmeyelim, koklatmayalım, hede hödö hödö derken insanı kendilerinden de çocuklarından da soğutuyorlar yeminle.
Bizim ailede çirkin bir çocuk doğdu mu gayet rahat bir şekilde söylenirdi çocuğun çirkin olduğu. Hatta teyzemin ilk çocuğu doğdunda şöyle dediğini hatırlıyorum "ah yavrum senin kaderin de bu dünyaya çirkin gelmekmiş napalım". Çocuk çirkin diye sevmeyecek halimiz yok heralde, bağrımıza basıyoruz orası ayrı mevzu. Ama gidip de çocuğa dünya güzeli muamelesi yapmanın da alemi yok.
Fakat şimdiki zamane anne babalarının bırakın böyle bir şey söylemesini, çevreden kazara duysalar buna bile tahammülleri yok.
Bir kısım arkadaşlarım güzelim hatunlar, gittiler muşmula suratlı adamlarla evlendiler, sonrasında da yok sezeryandı şuydu buydu derken tabi erken doğum sebebiylen 2'şer kilo ağırlığında, kocalarına benzeyen çocukları doğurdular. Kız çocuğu doğuyor mesela, resmen erkeğe benziyor çocuk. Bir de 2 kilo olunca, minicik, eli yüzü iyice birbirine karışıyor. Ama anne baba bunu görmüyor. Kazara bir laf etsen "ay bu da çirkin doğmuş aman da aman" diye, artık anne mi depresyona girer baba mı bilmiyorum. Belki de girseler daha iyi olur kimbilir. Zira, daha doğduğu günden çocuğun olumsuz yanlarını görmeyen aileler, çocuk kazık kadar olduğunda basit bir çarpma işlemini yaptığında dünyanın en zeki çocuğu muamelesi yapacak, çocuk da kendisini bir şey zannedecek, ama en sonunda tam aksine hiç bir işin ucunu tutamayan beceriksiz bir nesil yetişecek. Dilerim ki öyle olmasın tabi. Ama anne babalar da biraz mantıklı olsun, normal insan gibi davransınlar hem çocuklarına. Sevgi sonsuz bir duygu. Önemli olan insanın bu kadar sonsuz sevdiği bir varlığı nasıl daha iyi bir insan haline getireceği. Nasıl daha fazla tutsak edeceği değil...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder