8 Ekim 2011 Cumartesi

Şehr-i İstanbul

Taşı toprağı altın İstanbul,

Adına şarkılar, türküler yakılan İstanbul,

Uğruna kanlar dökülen İstanbul,

 Milyonların aşık olduğu şehr-i İstanbul,

Ama ben seni sevemedim be İstanbul...


30 yıllık doğma büyüme İstanbul'lu olup da bir insan nasıl bu kadar nefret edebilir bu şehirden?
Sevmemek, yorgun olmak, sıkılmak, bunalmak değil benimkisi. Direk bizzat nefret etmek kendisinden.

Bir şeyi çok sevdiğin zaman nasıl ki tam olarak sebep bulamıyorsan, nefret ederken de çok somut sebepler bulamayabiliyor insan. Sadece çok yoğun bir his bu. Sevgisini de nefretini de en derin yoğunlukta yaşayan bir boğa burcu kadınının içinde hissettiği yoğun bir tutsaklık hissi belki de. Evet evet, işte kilit kelime bu. Tutsaklık. Bu şehrin bana hissettirdiği en büyük duygu ""tutsaklık" hissi. Özgür olmayı engelleyen bir şeyler var adeta. Halbuki milyonlara göre en büyük özgürlük İstanbul. Yoksa kendini kandırıyor olmasın bu milyonlar?

Özgürlük anlayışı sinemaya gitmek, konserlere, lüks restorantlara gitmek olan bir çoğunluğun yanılgısı olabilir mi acaba bu özgürlük? Bütün bu aktiviteler ve koşuşturmacalar bütünün de kendini unutmuş, ruhunu unutmuş büyük bir çoğunluk...

Ben de bu yüzden İstanbul'dan kaçıp, kendi dünyama kapatmış olabilir miyim kendimi acaba? Kendimle, ruhumla daha çok bir arada olabilmek, ruhumun derinliklerine özgürce ulaşabilmek, gerçek huzuru yaşayabilmek için...

Ne zaman sevmeye çalışsam, daha çok nefret ettim hatta bu şehirden. Ne boğazında balık yemek, ne adalarında dolaşmak, ne vapuruna binmek keyif vermiyor, adeta daha çok bunaltıyor beni, çünkü bütün bu keyif verici şeyler anlamsız bir kalabalığın, kargaşanın içinde gerçekleşiyor. Anlam veremiyorum. Benim için anlaması çok zor. Ama şunu biliyorum ki, bundan keyif alan insanların tek bir sebebi var. Kendilerinden, iç dünyalarından kaçmak. Bu yüzdendir ki onlar için tek mutluluk kalabalığın içiğindeki her türlü aktiviteler bütünü haline gelmiş. Bir gün sinemaya gider, bir gün konsere, bir gün lüks restorantlardan birine ve bunları yaparken saatlerce trafik içinde kalarak küfreder, ama sonunda egosunu tatmin eder...

Bense sadece uzaktan seyrediyorum. Böylesi çok daha iyi. Bir süre sonra çok daha uzaklardan seyredicem. O zaman belki daha çok yazıp, daha çok atıp tutma imkanım da olur hakkında, şehr-i İstanbul'un ve içindekilerin...

4 yorum:

  1. Belki de haklısın orada sürekli yaşamak insanları yoruyor olabilir..bizler arada gördüğümüz özlediğimiz için seviyoruz belki...

    yok yok ben seviyorum İstanbul'u

    YanıtlaSil
  2. gel yer değişelim crazy woman :))

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten öyle güzel bir şehri bırakabili misin?

    AMA benim güzel şehrimi çok seversin eminim..sevmeyen yok gibi..

    YanıtlaSil
  4. bırakabilirimden ziyade, gerçekten bu şehri bırakıyorum...hayatım boyunca düşlediğim hayaller gerçek olacak inşallah...

    istanbul'da ben hiç nefes alamadım, alamıyorum, hep boğuldum, demek ki gitmem gerekiyormuş, ondanmış bu kadar nefret ;)

    zaten herkes sevdiği yerde, sevdiği insanlarla olsun, herkes mutlu olsun bence :))

    YanıtlaSil