Zaman…
Hani şu her şeyin ilacı
olan...Doğruymuş.
Zamanın akışına olduğu gibi bıraktığın zaman kendini, hayat da
akıyormuş bir şekilde. Daha huzurlu, daha dingin, daha farkında olarak her
şeyin.
Öğrendim bunu en sonunda. Her ne
kadar ilk başlarda bir o yana bir bu yana savrulsam da, 36 yaşıma yaklaştığım
şu günlerde artık kendimi bütünüyle zamanın egemenliğine bıraktım. Artık inatlaşmıyorum
onunla 20’li yaşlarımdaki gibi. Geç kalmışım,
henüz erkenmiş gibi endişeler yok artık. Önüme ne sunarsa o var. Uçsuz bucaksız masmavi bir denizin engin sularına bırakır gibi bırakıyorum kendimi zamanın kendi
bildiği gibi ilerleyen akışına. Bilmiyorum yarın beni nereye götürecek. Önemli
değil. O biliyor nasıl olsa. Patron o. Alıp götürecek beni olmam gereken yere,
yapmam gerekenleri yapmam için. Üç gün sonra beş gün önce olmasının bir
ehemmiyeti yok. Doğru zaman diye bir şey var bunu da öğrendim. Sen istediğin
kadar diren zamana karşı, o doğru zaman denen şey kapına dayanmadan ilerlemiyor
yelkovan. Çırpındığınla, yıprandığınla, etrafını yıkıp geçtiğinle kalıyorsun direndiğinde.
Şuraya yazmadığım iki yıl
içerisinde hayatımda olup bitenin haddi hesabı yok. Önce biraz sevinç, tatlı
telaşeler, sonra biraz üzüntü, sonra biraz daha büyük acılar derken duygusal
yoğunluğu yüksek günler içerisinden geçip, kendimi kollarına bıraktığım zamanın
akışında yine sağa salim yürümeye devam ediyorum. Hayat her geçen gün kendimle
daha fazla baş başa kalacağım, daha fazla tek başınalığı deneyimleyerek
yalnızlığımla barışmamı sağlayacak bir şekilde ilerledi. Kendimi tanıyıp
yalnızlığımla barışınca daha iyi anladım tüm gençlik hatalarımın, geçmiş korkularımın
sebebini.
Büyümek bu olsa gerek. Yoksa olgunlaşmak mı? Aslında zamanın her
birimizin önüne sundukları büyüyüp olgunlaşmamız için gerekli bir mücadele mi? Sanırım
evet. Teslim olduğunda mücadeleden sağa salim çıkabiliyorsun ancak. Teslim
olmadığında ise, bir o yana bir bu yana savrulurken kaybolmuş buluyorsun
kendini. Issız bir ormanın ortasında nereye gideceğini bilmezmişçesine çaresiz,
korku ve endişe içinde…