Her seferinde böyle yapıyorum. Bir daha arayı bu kadar
uzatmayacağım diyorum ama dönüp dolaşıp bakıyorum ki o ara yine uzamış. Hep de bir bahane buluyorum. Yok, iş yoğun,
yok hayat yoğun, yok şöyle yok böyle. Hâlbuki düpedüz benim beceriksizliğim
daha doğrusu disiplinsizliğim. Ya da tembelliğim, bilemiyorum. Aynı anda farklı
şeyleri hayatımda bir arada yürütmeyi beceremeyişim. Her ne ise bir şekilde bu
ara uzuyor. Aslında ne çok yazmak istiyorum. Bazen birkaç kelime geçiyor
içimden, hah diyorum yazmam lazım, sonra yine başka şeyleri sokuyorum araya,
uçup gidiyor.
Her ne kadar ara versem de, bir bahane bulup ihmal etsem de,
burada bana ait bir yerin olduğunu bilmek benim de ait olduğum en azından bir
yer olduğunu hissettiriyor, güven veriyor bana. Kuralı olmayan, ya da varsa
bile bir kural sadece benim koyduğum, her şeyini benim belirlediğim, istediğim
zaman geldiğim, özgürce tembellik edip bazen aksattığım, ama geldiğimde aynen
yerinde bulabildiğim bana ait bir dünya. Ve benim ait olduğum, içinde en özgür
olduğum dünya…
En son 2 ay önce uğradığımdan bu yana günlerim epey bir
seyahatle geçti. Mayıs ayında, yüzlerce madencimizin acısının içimize oturduğu
ve ülkemizde yas ilan edildiği vakitler iş seyahati için Malta’ya gittim ve
Mayıs sonuna kadar oradaydım. Döndükten sonra da 1 haftalık bir İzmir seyahatim
vardı. Sonrasında da temmuz gelmeden işleri toparlayayım diye İstanbul ve
çevresinde oradan oraya koşturdum. Ramazan’ın gelişi ile birlikte kimilerinin
üzerine oruç rehaveti çöktü, kimileri de tatile gitmeye başladı, bu vesile ile
işler de biraz sessizleşmeye başlayınca ben de biraz kendimle ilgilenmeye
başladım çok şükür.
Hazır kendime biraz vakit bulmuşken yüzüyorum bol bol. Şu
dünyada en sevdiğim aktivite yüzmek. Tüm hücrelerimi tek tek hissediyorum
attığım her kulaçta. Yoruldukça daha çok yüzmek istiyorum inadına. Denize
siftah edemedim daha bu yıl ama şimdilik havuzla idare ediyorum. Çeşme’nin
serin sularına atıcam inşallah kendimi yakında, deniz gibisi yok, çok özledim…
Denizi öyle seviyor öyle özlüyorum ki, cennet dendiği zaman
aklıma hemen güzel bir deniz geliyor. Masmavi denizin önünde oturmuşum içime
çekiyorum kokusunu, sonra bırakıyorum kendimi kollarına engin maviliğin.
Bütün yıl oradan oraya koştururken beni motive eden en önemli
şey yazın gelip denize kavuşacak olmam. Masmavi, pırıl pırıl, upuzun sahilinde
kah yürüdüğüm kah sularında kulaç attığım denize…
Nazım’ın şiirindeki gibi, denize dönmek istiyorum. Yazın
gelişiyle iş bitti adeta kafamda. Rölantiye aldım en azından. Her fırsatta
denize gitmek istiyorum, denizi düşlüyorum.
Nazım bu şiiri adeta benim için yazmış, ne de güzel yazmış…
Mavi aynasında suların,
Boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
Sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!