Enerji çalışmalarıyla her geçen
gün daha çok ilgilendiğim şu son 4-5 yıl içerisinde diğer gezegenlerin,
güneşin, ayın ve dolayısı ile etrafımızdaki enerji değişimlerinin üzerimizde
meğer ne kadar etkisi olduğunu hayretle izler ve bu etkileri bizzat deneyimler
oldum.
Bir yandan kaderimizin bizim
elimizde olduğunu düşünüp, bir yandan da çizdiğimiz bu kader yolunda önümüzde
bizim gücümüzü, yolumuzu etkileyen yüzlerce etkenin olduğunu görmek aslında bir
çelişki. Kaderimiz gerçekten bizim
elimizde mi yoksa önümüze çıkan engeller karşısında ne yaptığımız mı kaderimizi
ortaya çıkarıyor? Gerçi yine her halükarda kaderimiz dönüp dolaşıp bizim
elimizde oluyor öyleyse değil mi? İşte sürekli böyle sorularla meşgul kafam şu
günlerde.
Ekim ayında gerçekleşen ay
tutulması, sonra Merkür retrosu, sonra güneş tutulması ve ardından güneşte
meydana gelen patlamalar derken, birkaç hafta içerisinde peş peşe çok önemli
olaylar meydana geldi gökyüzünde. Bu olayların dünya üzerinde yarattığı etkinin
özeti ise, “değişim”. Hem bireysel, hem toplumsal anlamda bir değişim. 21
Aralık 2012 döngüsüyle başlayan ve üzerimizdeki etkisi giderek artan ve daha da artacak olan değişim…
Evrenin içinde adeta okyanusun
içindeki bir su damlası kadar yer kaplayan bizler nasıl etkileniyoruz evrendeki
ani değişimlerden? Bir gezegen normal yönünün aksinde hareket etmeye başlıyor ve
hepimizin dengesi şaşıyor. Okyanus kabardığı vakit, nasıl ki her su damlası
dalgaların içinde gel-git hareketiyle sarsılıyorsa, bizler de aynı şekilde
sarsılıyoruz. Karakterimize ve bu hayat yolunda gelişimimiz için gerekli olan
deneyimlere göre sarsılma şeklimiz değişiyor sadece.
Evrenin
yarattığı enerjiler “değişim” diye bağırırken biz insanlar üzerindeki en
kaçınılmaz belirtiler hastalıklar, aşırı yorgunluk, gerginlik, baş ve eklem ağrıları,
mide bulantısı, baş dönmesi, tansiyon yükselmeleri olur genellikle. Sanırım ben
biraz fazla haşır neşir olup yakından takip ettiğim için adeta iki kat
yaşıyorum bu belirtileri.
Kafam yataktan
kalkmıyor resmen. Biraz güç bulup kalkacak olsam ya başım dönüyor ya da midem
bulanıyor. Bedenim sürekli uyarı
halinde. Gece ateşler içinde uyanıyorum birdenbire. Başka bir günse ter içinde
uyanıveriyorum. İşin en kötü yanı, hali hazırdaki iş ve yaşam koşullarımın
aşırı yoğun olması ve benim yeterince dinlenemiyor olmam. Çünkü biliyorum ki
şu süreçte yapılacak en güzel şey bol bol dinlenmek aslında. Fakat dinlenmeme izin
vermiyor koşullar. Dinlenemedikçe deliriyorum ve daha çok geriliyorum. Belki de
artık bu koşulları değiştirmem gerektiğinin sinyalleri bütün bunlar. Zihnim ben
farkında olmadan bu değişime direnç gösterdikçe de bedenim acısını çekiyor.
Şahsen ben ruhen beni bir adım
daha ileriye taşıyacak, ruhsal özgürlüğümü daha iyi bir şekilde deneyimlememi
sağlayacak bir sonraki adıma, yani değişime hazırım. Yılların kalıplarını
bilinçaltında taşıyan zihnimin de bu değişime hazır olmasını diliyorum bir an
evvel. Hazır olsun ki, dönüşüm gerçekleşsin, bedenim de ruhumla birlikte
dengeye gelsin.