İstanbul'da bir aydır yağmayan yağmurun kendini göstermesi ve yaz tatiline giren dizilerin yeni sezonlarının başlamasıyla birlikte anladım Sonbahar'ın geldiğini.
Vücudum benden önce anlıyor aslında mevsimin değiştiğini. Yaz biterbitmez başlıyor üzerimdeki ağırlık, tuhaf sancılar, yorgunluk, bitkinlik. Şimdi bir de başağrısı musallat oldu, o da 30. yaş hediyesi olsa gerek. Haftalardır ne bitmek başağrısıymış arkadaş, ne bilgisayara doğru dürüst bakabiliyorum, ne kafamı kaldırıp iki satır okuyabiliyorum, ne puzzle yapabiliyorum, böyle tuhaf bir hal. Neyse ki Eylül bitmeye yüztutmuşken, benim başağrıları da geçti şükür.
Yine de bu sonbahar biraz tuhaf sanki. Evrenin derinliklerinde ne oluyor ne bitiyor o kadarını bilemem, ama sanki tuhaf şeyler oluyormuş gibime geliyor. Sanki daha yoğun enerjiler. Zaman bile daha da hızlı ilerliyor sanki. Adeta dünya koştur koştur bir yerlere yetişmeye çalışıyor gibi. Sanki kökten bir değişimin işaretlerini getirdi bu sonbahar bize. Yangınlar, patlamalar, savaşlar, afetler, tüm dünyayı çalkalayan ekonomik dalgalar, daha yoğun politik anlaşmazlıklar...bunlar genel olarak dünya üzerindeki portre. Diğer yandan bireysel olarak kendi hayatlarımızda da sanki bu portrelerin küçültülmüş halleri. Birden bire kopan ilişkiler, ardından birdenbire şekillenen yeni ilişkiler, yeni hayatlar, yeni işler, yoğun, hızlı değişimler.
Bu kadar şey olup bitiyorken, enerjiden oluşan şu bedenlerimiz nasıl etkilenmesin bu yoğun akımlardan? Herbirimizin etkilenme şekli ve şiddeti farklı olabilir, ama illaki etkileniyoruz. İster farkında olalım, ister olmayalım.
Velhasıl beni bu sonbahar fena çarptı. Her sonbahar'da sallanıyorum ama bu seferki biraz daha yoğun oldu. Şimdilik sarsıntı bitti gibi. Öyledir umarım. Yağan yağmurlarla birlikte ağırlık yapan, gereksiz olan, ihtiyacımız olmayan enerjiler de akıp gitsin, hafifleyelim, dengede kalalım...
Huzur ve sevgi dolu bir sonbahar dileğiyle...